Dertdeva Teyze

Dertdeva Teyze

29 Kasım 2014 Cumartesi

ARKASI YARIN -5-

NEBAHAT VE AH ŞU ÇOCUKLAR !

          Sonbaharın bu güzel günlerinde çocuklar, okuldan sonra kalan zamanlarını site içinde ki parkta oynayarak geçiriyorlardı. Park, üç katmandan oluşan üst üste küçükten büyüğe doğru sıralanmış içeri toprakla doldurulmuş kasalar gibiydi. En üsteki katmanın tam ortasında kocamaaaan bir çınar ağacı yükseliyordu. 
(Görsel internetten alıntıdır)
Geceleri gölgesi o kadar kocaman oluyordu ki, çocuklar bazen yanından geçmeye korkuyorlardı. Rüzgarın etkisi ile bu ağacın dal ve yapraklarının çıkardığı sesler, sanki insanla konuşuyormuş hissini veriyordu. Oysa gündüzleri hiç öyle değildi. Bir melek gibi çocuklara kucak açmış, onların şen sesleriyle dans ediyordu sanki. Nebahat geceleri korktuğu bu ağacı, gündüzleri inanılmaz çok seviyordu. Genelde de yalnızken parkın en üst katmanında o ağacın dibinde olurdu. Sadece küçük kardeşi dışarı çıktığında, Ona bekçilik yapmak adına birlikte sağda solda dolaşıp dururlardı. 
Annesi öğleden sonra beş gibi işten geldiğinde küçük kardeşi Kenan; öğlen uykusundan yeni yeni uyanmış, karnını doyurmuş, sabırsızlıkla dışarı çıkmayı beklerdi. Annesi balkondan,
Nebahat'e seslenir: ''Kızım kardeşin geliyor göz kulak olur musun?'' derdi.
Nebahat'in ise oyunun en can alıcı noktasında hevesi kursağında kalırdı. Ya YAKARTOP oynuyor olurlardı, ya da İSTOP dedikleri oyunu. Oyunda galip gelirken ayrılmak, hep içini cızlatırdı. Ancak hem annesini kıramaz, hemde kardeşine kıyamazdı. Mecburen kabullenirdi. Nebahat o dönemlerde balkondan aşağıya bakıp, oyun oynayan çocukları seyreden kardeşinin, surat ifadesini hiç unutamadı. Kardeşinin incecik uzun boğazının üstünde ki o kocaman kafası ile ayak parmak uçlarına kalkıp, minicik elleriyle balkon demirlerine tutunarak aşağıya heyecanla sarkması Nebahat'i kendinden alıp götürürdü. Küçük kardeşi Kenan; çelimsiz, sarışın, yeşilimsi iri mavi gözleri ile iki kardeşten de farklı bir tipi sahipti. Aslında Üç kardeşte birbirine hiç benzemiyordu. Abla Nebahat kızıl saçlı olmazsa halalarına benziyordu. Ortanca kardeş Hakan, anneyi andırıyordu. Küçük kardeş Kenan ise biraz dayıya biraz amcaya benziyordu. Nebahat, küçük kardeşinde var olan inadının ise bu denli çok oluşunun genetik olarak, dayıya mı amcaya mı çektiğini hep merak ediyordu. Kenan dışarı çıktığında o nereye giderse gitsin serbest dolaşıyor, ancak abla Nebahat görünmez bir insanmış gibi Onun arkasında dolaşıyordu. Olası bir zarar görme durumunda müdahale edebilsin diye. Çünkü henüz küçük olan bu kardeş, o dönemlerde üç buçuk dört yaşları arasındaydı.
(Görsel internetten alıntıdır)
          Yine bir gün Nebahat Kenan'ın peşinde dolanırken, sitenin en küçük, cazgır beş kızı ağlaya zırlaya siteye yeni taşınan bir kızın, evcilik oyunlarını bozduğunu ve oynatmadığını, şikayet etmeye gelmişlerdi. Nebahat kızların bağrışa bağrışa konuştuklarından doğru dürüst bir şey anlamamıştı. 
''Bağırmadan tek tek konuşun'' dedi.
İçlerinden en tombiği ağlayarak; '' Eee biz evcilik oynuyorduk. Eeeee O abla geldi. Eeeee Burada oynayamazsınız dedi. Eeee Biz niye? dedik. O, Oo, Ooo, canım öyle istiyor dedi. Evimizi bozduuuuu'' derken de içini çekiyordu.
Diğerleri de hep bir ağızdan; ''Evett. Biz yapma dedik. O bizi dinlemedi. Bir de pis pis güldüüüü. Ona gününü göster Nebahat aplaaaa'' 
Ayyy bu '' Aplaaa'' sözü yok mu? Gıcık oluyordu Nebahat. Neyse, kızların biraz abarttığını düşünerek; kızlar önde arkada Nebahat, Nebahat'in arkasında Kenan koyun güder gibi sitenin en sonda ki binanın olduğu yere gitmeye başladılar. Söyledikleri kızın, apartman girişinde merdivenlerde oturduğunu gördüler. Küçük cırcır böceği gibi uğuldayan şikayetçi kızlar daha fazla ilerlemeden oldukları yerde sessizce durup dikkatlice izlemeye başladılar.
Nebahat: ''Hey sen! Bakar mısın? bir'' demesiyle. Kızın bina içerisine kaçması bir oldu. Nebahat kapıya koştu ancak yetişemedi. Oysa sadece olayın sebebini öğrenmek istiyordu. Ama arkadaki cazgır beşli kız, Ohh! canımıza değsin, şimdi sen görürsün, gibi işaretler yapınca; kızcağız da  korkuya kapılarak içeri kaçmıştı. Binanın önünden ayrılırken kızlar mutlu, Nebahat biraz şaşkın, olaya tanık olan Kenan ise kıkırdıyordu durmadan.
Bir hafta geçmişti ama kızlar bir daha şikayete gelmemişlerdi. Demek ki bir daha bu bücürük kızlara bulaşmaya korkmuş, yanlarına bile yaklaşmamıştı.
          Bu olaydan kısa bir süre sonra;
Nebahat'in annesi: ''Kızım, geçen ay sitemize taşınan şu son bloktaki komşumuza gider misin? Ütüleri bozulmuştu. Bende bizdekini ödünç vermiştim. Şimdi lazım oldu. Alabilir misin?'' dedi.
Nebahat, büyüklerin sözünü hiç ikiletmez, oldukça saygılı, söz dinleyen bir kızdı. Zaten yeni taşınan komşularını da merak ediyordu. Mesela kendisiyle yaşıt kızları var mıydı bilmiyordu. Bu konuda annesi de bir şey söylememişti.
Daire numarasını öğrendikten sonra binanın girişine gelmişti bile. Merdivenlerden çıkıp ana kapıya ilerlerken geçen haftalarda burada yaşadığı o olayı hatırladı. Sitenin beş cırcır böcüğünün, şikayeti üzerine geldiğinde kıza seslenmesiyle kızın içeri kaçtığı an geldi aklına. Apartman merdivenlerinden çıkarken hatırladığı o olaya, kendi kendine gülüyordu. Kapının zilini çaldığında kafası aşağıda paspasa bakıyordu. Kapı aralanırken, Nebahat'in hatırladığı o olaydan ötürü suratında pis bir sırıtma vardı. Kafasını kaldırdığında kapının arkasında ki kızın, şu an gülmesine sebep olan kız olduğunu fark etmişti. Ama kızda Nebahat'in suratında ki o gülümsemeyi, sinsice bulmuş olmalı ki korkuyla kapıyı hemen kapamak istemişti. Nebahat yanlış anlaşıldığını fark edince, kapının kapanmasını engellemek için elini kapının aralığına koydu.
(Görsel internetten alıntıdır)
Ama ne fayda kapı kapanıp parmakları sıkışınca bir ciyaklama sesi yankılandı apartman boşluğunda. 
(Görsel internetten alıntıdır.) 
Kapının tam kapanmadığını fark edince daha kuvvetli ittirirken; Nebahat el parmaklarını kurtarmak için bu sefer ayağını eşik ile kapı arasına koydu. El kurtuldu ancak şimdi ayak ve ayak parmakları sıkışmıştı. 
Nebahat çaresiz; ''yapma! yapmaa! ben senin için gelmedim'' diye bağırmasını kızın annesi duyup gelmese tamamen sakatlanacaktı muhtemelen.
Annesi; ''Ne yapıyorsun? sen öyle!'' diye kızını azarladı.
Nebahat'in öylesine canı yanmıştı ki; O an kızı bir eline geçirse parçalayacaktı. Annesi azarladığı kızının adına kaç kere özür diledi, Nebahat bile hatırlayamıyordu. O sadece çakmak çakmak gözlerinden ateş püskürür gibi kıza; seni bir elime geçirirsem yüz ifadesi ile bakıyordu. Gururundan ve öfkesinden tek damla yaş gelmemişti gözlerinden. 
Ancak ağlak bir ses tonuyla: '' İşiniz bittiyse eğer ütüyü alabilir miyim? anneme lazım olmuşta'' diyebildi.
Olaydan birkaç gün sonra el ve ayak parmakları normale dönmüştü fakat hala şişkinliği vardı. Bu olaya sebep olan kızı da o günden sonra hiç ama hiç görmemişti. Annesini ütüyü almaya gittiğinde hatırlamıştı. Onların ilk taşındıklarında, evlerinin önündeki çimenlikte çocuklarla oyun oynarken babası ve annesi Nebahat'e çikolata vermişlerdi. Nebahat'de oradaki çocuklarla paylaştığı çikolatayı yerken;
Kızın annesi ve babası: ''Bizimde sizin gibi iki kızımız var. Birisi senin yaşlarında. İyi arkadaş olursunuz umarım.'' diye de yorum yapmışlardı.
          O gün Nebahat yine kardeşi Kenan peşinde parkta dolaşırken adını sonradan öğrendiği Canan'ın anne ve babası ile yanına geldiklerini gördü. Uzun zamandır kız hiç ortalıkta gözükmüyordu. Aslında Nebahat'de merak ediyordu. Bu kız nereye gitti diye.
Meğerse o yaşanan olaylardan sonra; korkudan okuldan eve, evden okula gidiyor hiç dışarı çıkmıyormuş.
Nebahat'e seslenip: ''Bir iki dakika konuşabilir miyiz?'' dediler.
Nebahat şaşkın yüz ifadesi ile kendisine doğru gelen aileye bakakalmıştı. Anlamamıştı daha doğrusu ne olacağını. Aile kızlarının hatalı olduğunu bundan dolayı hem kendileri hemde kızlarının özür dilemeye geldiğini açıkladılar. Nebahat'in bu saygılı ve önemsenen tarzdaki konuşma, gururunu okşamıştı. Zaten merhametli ve kindar olmayan Nebahat'in yelkenleri suya inivermişti. Anlaşmaya varmanın rahatlığı ile anne ve baba kızlarının adına, oradaki tüm çocuklara yine çikolatalar dağıtmışlardı. Afiyetle çikolata yiyen çocuklar teşekkür edip oyunlarına, yeni katılan arkadaşları Canan ile devam etmişlerdi. Bir bilseniz şu çikolatalar, o dönemlerde nelere kadirdi. Neyse, böylece bu olay tatlıya bağlanmış neşe içinde uzuuuun bir müddet keyifli anlar yaşamışlardı.
Ta ki Ceyhun sonraki yaz başlarında, Nebahat'e kafa tutuncaya dek...

-Dertdeva Teyze -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder