Dertdeva Teyze

Dertdeva Teyze

26 Ağustos 2013 Pazartesi

KOMİK BİR ANI


NAZ İLE SENA'NIN İLGİNÇ MACERASI

Gülen Devekuşu

   Aynı okulda öğretmenlik yapan Naz ile Sena birbiriyle iyi anlaşan iki kız arkadaştılar. Naz mantık öğretmenliği yapıyor, Sena ise matematik öğretmenliği yapıyordu. İyi anlaştıklarından dolayı aynı evi de paylaşıyorlardı.
Evleri okula ne çok uzaktı ne de çok yakındı. Geç kaldıklarında araçla gidip geliyorlardı. Ancak ikisi de yürümeyi çok sevdiklerinden dolayı genellikle yürüyerek gidip geliyorlardı okullarına.
   O gün hava oldukça güzeldi. Doğa yeni yeni uyanıyordu, bu baharın ilk günlerinde. Ağaçların tomurcuklanması, bazı ağaçların ise çiçek açması, kuşların cıvıltısı insana enerji veriyordu. Naz ile Sena da bu enerjiden paylarına düşeni almak için evlerine kadar yürümeye karar verdiler.
Yola çıktıklarının ilk beş dakikasında 
Matematikçi SENA, 
-- '' Sana bir şey söyleyeceğim ama korkma. Arkamızda bir adam var bizi izliyor. Başlangıçta epeyce uzaktaydı. Ancak şimdi aramızdaki mesafe ortalama 50 metre. Ne yapalım dersin?'' diye sordu...
Mantıkçı NAZ ise:
-- '' Mantıken bizde hızlanacağız tabi ki '' dedi. Hemen adımlarını sıklaştırarak biraz daha hızlı yürümeye başladılar.
Sena arkasına baktığında adamın hala kendilerini takip ettiğini hatta arayı kapamaya başladığını fark edince biraz da endişeli bir şekilde arkadaşına:
-- ''Biliyor musun adam hala takipte ve aramızda ortalama 15 - 20 metre kaldı. Şimdi ne yapacağız?'' diye sordu...
Naz : 
-- '' En mantıklısı sen sağa, ben sola ayrılalım. Hiç olmazsa bir şey olacaksa da birimiz kurtulur en azından'' diye söyleyince. İki arkadaş yollarını ayırarak; biri sağa biri sola, koşarak gittiler. 10 dakika sonra Sena evlerine varmıştı. Ama Naz yoktu. Heyecanla beklemeye başlamıştı. Matematikçi Sena birkaç dakika daha bekleyip haber alamazsa polise gitmeye karar vermişti. 
Beş dakika sonra Mantıkçı Naz'ı koşarak eve doğru geldiğini görünce çok sevinmişti. Hemen kapıyı açıp arkadaşını eve aldı. Meraklı gözlerle arkadaşının nefesinin düzene girmesini bekledi. Sonra sordu --'' Ne oldu anlatsana''
Mantıkçı Naz:
-- '' Valla adam inatla takip ediyordu. Arkama baktığım da aramızdaki mesafe 1-2 metreye kadar düşmüştü. Bu saatten sonra koşmanın mantıklı olmayacağına karar verdim. Bir mantık hocası olarak.''
Matematikçi Sena:
--'' Eeee anlatsana ne oldu yaaa. Çatlatma adamı'' dedi.
Naz ise:
--'' Haliyle adam karşıma dikilip pis pis sırıtınca, bende uzun eteğimi ellerimle yukarı kaldırdım.
Sena : --'' Yaaaa !!!!?????'' dedi aklı karışmış bir şekilde...
Naz ise:
-- '' Haliyle adamda pantolonunu indirdi.
Sena : --'' Yapma yaaaaaa.....'' dedi.
Naz ise o pis sırıtmasıyla:
-- '' Mantıken eteklerini kaldırmış bir kız, pantolonunu indirmiş bir adamdan daha hızlı koşabildiğini burada kanıtlamış oldum canım benim'' dedi... 


Dertdeva Teyze



   NOT: Benim de çok hoşuma giden bir fıkrayı hikayeleştirerek sizinle paylaşmak istedim...

22 Ağustos 2013 Perşembe

CANAN'IN AKİBETİ

- CANAN'IN AKİBETİ -



   Canan; sempatik, merhametli, temiz pak bir kadındı. Oldukça uyumlu, nazikti de aynı zamanda. Ancak tek kusuru altına ve ziynete olan düşkünlüğüydü. Ne yapsın çok seviyordu. Onlarla yaşadığı o mutluluk paha biçilemezdi. Gerçekten hem değer bakımından hemde manen takıları çok özeldi.
Zor bela biriktirdiği altınlarını evde yere göğe sığdıramazdı. Evde oradan oraya taşır, durmadan yer değiştirirdi. Hırsızlardan sakınırdı cicilerini garibim. Bazen o kadar abartırdı ki uzun bir süre kendi bile bulamazdı koyduğu yerlerden.
Kaçınılmaz son evde olmadıkları kısa bir süre içinde gerçekleşmiş tide. Eve döndüklerinde etrafta en ufak bir dağınıklık bile yoktu. Cananın kendisinin bile bazen bulamadığı bu yerleri bu hırsız eliyle koymuş gibi nasıl bulabilmişti; hala aklı almıyordu. Sonra polis ten öğrendiği üzere dedektör ile giriyorlarmış namussuz hırsızlar. Namuslu olsalardı zaten bu işi yapmazlardı dimi ama. Canan'ın ki de laf işte.. Üzüntüsünden ne dediğini biliyor muydu sanki... O kadar zaman biriktirdiği o altınlarına bir kez daha dokunamayacak, takıp takıştıramayacaktı... Uzun bir süre kendine gelememişti. Aklına geldikçe hırsıza o kadar hırslanıyordu ki, hırsızla karşılaşmış olsa korkacağına bir kaşık suda boğabilirdi o çitlimbek haliyle.
   Canan artık eşine söz vermişti. Bundan sonra başta ruh sağlığı adına birikimlerini bankaya yapacaktı altın olarak... Ama huylu huyundan vazgeçer mi hiç. Yine de kıyıda köşede birkaç parça altın bulunsun diye farkında olmadan biriktirmeye başlamıştı. Eşinden bu durumu gizliyordu. Çünkü her defasında bu alışkanlığı yüzünden hüsrana uğruyordu.
Günlerden bir gün, eşi bir hafta sonu kaçamağı olarak şehir dışına gideceklerini söylemişti. Kocası mutlu mesut suratında ki sırıtmayla verdiği bu habere karısından bir sevinç çığlığı beklerken 
Karısı..: '' Haaa öylemi canım, nereden çıktı durup dururken'' demesiyle şaşkına dönmüştü. Ancak anlamıştı karısının hal ve hareketlerinden. İçinden '' İnşallah bunlarda çalınır da tövbe edersin be kadın'' diye geçirdi. Sonra pişman oldu haliyle. Huylu huyundan vazgeçer mi hiç. Acıdı karısına birden.
Oysa Canan kara kara düşünmeye başlamıştı bile. Ya hafta sonu uzaklaştığında geçen sefer ki gibi çalınırsa altınları.. Ayyy bu sefer üzüntüden ölür yada aklını yitirirdi herhalde. Eşine de söyleyemiyordu da. Çünkü onca uyarıları hiçe sayıp gizli gizli biriktirmişti altınlarını yine.
Tatile çıkma günü gelmiş çatmıştı. Canan'ın son dakikalarda aklına öyle süper bir fikir gelmişti ki şeytanın bile gelemezdi. Hırsız ister dedektörüyle girsin, isterse evi alt üst etsin asla bulamayacağı bir yerdi; aklına gelen yeri. Canan muhteşem bir gururla gerile gerile altınlarını bir şeffaf poşete koydu ve ağzını bağladı.
Elindeki poşeti salaya sallaya balkon kapısına yöneldi. Eşinden gizli iş yapmanın verdiği heyecanla kapıyı açtı... Balkonu oldukça geniş ve ferahtı Canan'ın. Bambudan yapılmış rahat ve hoş görünümlü dört sandalyesi ile oldukça şık bir masa bulunuyordu balkonunda. Köşede ağaca benzeyen büyük bir çiçeğin bulunduğu kocaman bir saksı da vardı. Canan saksıya doğru yönelmişti ki eşinin içeriden seslenişi ile irkildi. 
- ''Daha hazır değil misin? hayatım, geç kalıyoruz. Çıkalım artık'' diyordu.
- '' Hemen geliyorum '' diye cevapladı Canan.

Hızlıca saksının toprağını çatalla eşeleyerek kazdı. Altınlarla dolu poşetini bunun içine yerleştirip kazdığı toprakla üstünü örterek kapattı. Her şey o kadar çabuk ve hızlı gelişmişti ki, fikrinin doğruluğu hakkında bile düşünememişti. Eşinin ikinci seslenmesiyle toparlanıp ellerini temizleyip eşine katıldı... Arkasına dönüp bakamamıştı bile. Baksaydı görecekti poşeti iyice gömemediğini, ucunun toprak üstünden gözüktüğünü.
Canan ailesi ile keyifli bir yolculuktan sonra vardıkları tatil yeri oldukça şirin, yeşillikler içinde bir yerdi. Dolu dolu iki gün geçirdiler. Gerçi Canan'ın aklına arada bir saksı geliyordu ama sonrasında kafasındaki kara bulutlar dağılıyordu. Hemen bir tebessüm yerleşiyordu suratına... Çünkü hangi cambazın aklına gelirdi, altınları saksıya gömmek...
   Eğlenceli bir tatil sonrası eve vardıklarında elindekileri bırakır bırakmaz balkona yöneldi hemen Canan. İçi kıpır kıpırdı. Kendine olan hayranlığı üst düzeydeydi artık.
Balkon kapısının perdesini çektiğinde gördüklerine inanamadı. Küçük dilini ha yuttu yutacaktı neredeyse. Gözlerini pörtletmiş bir şekilde cama yapıştırdığı suratında burnu dümdüz görünüyordu dışarıdan. Ağzı bir karış açılmış '' ama ama, ben ben'' diye söyleniyordu. Balkonda saksı toprağı dağılmış her yer batmış bir haldeydi.
En ilginci de iki KARGA poşeti didikiyerek içindeki altınların son parçalarını da gagalarıyla alıp uçup gitmişlerdi. Canan hırsızlardan korumak için bulduğu bu yolda elbette ki kargaları hiç düşünmemişti. Onlarda parlak şeylere Canan kadar meraklı oldukları kesindi. Yoksa neden altınlarını çalmış olsunlar. Hemde eve geldikleri an. Saniyelerle kaçırmıştı. Kurtaramamıştı altınlarını.
En uzun yaşayan hayvanlardan olan, bu akılsız akıllı kargalara yenilmenin şoku ile kal gelmişti Canan'a... En pis hırsızlardı bunlar. Altınları bulmak için dedektöre bile gerek kalmamıştı, çalmaları için. 
Canan hıçkırıklara boğulmuştu. Eşi arkadan izliyordu olup bitenleri.
- '' Yok artık pes vallahi pes'' diyordu. 



DİP NOT:
Altınlarınız varsa eğer dolapta et veya kıyma içinde saklayın. D
edektör bile bulamıyormuş. Bana öyle söylemişlerdi... Uygulamasını hiç yapamadım. Çünkü evde hiç altınım olmadı...  Canan'ın yaşadıkları bana evde altın saklamamam gerektiğini öğretti..


- Dertdeva Teyze -

19 Ağustos 2013 Pazartesi

GERGİNİM

 - GERGİNİM -


     Gece inanılmaz sessiz ve sakin. Dışarıda durgun, karanlık ve gölgelerle dolu bir ortam var. Sadece başıboş dolaşan köpeklerin, havlamaları geliyor ara sıra derinlerden.
     Ben gergin ruh halimle oturmuşum pencere önüne etrafı seyrediyorum; elimde sıcak bir bitki çayı ile... Gökyüzü kapalı. Hoş kapalı olmasa da görebileceğimiz ancak ay ve kutup yıldızı olurdu. Diğer yıldızlar şehir ışıklarından dolayı görünmüyor bile.
Oysa çocukluğumun geçtiği topraklar da öyle miydi sanki? Karanlıklar içinde hepsi asılmış birer kandil gibi aydınlatıyordu dört bir yanı ve gökyüzünü.
Gecenin sessizliğinde dalmış izlerken GÜMBÜRRR diye duyduğum sesle irkildim o an.
''Yüreğim ağzıma geldi '' derler ya işte benimki yutak borusunda kaldı. Her neyse irkilerek kendime geldim birkaç saniye sonra... Ama nedense anlam veremediğim tedirginlik ve korku içinde yavaş yavaş sesin geldiği arka odaya doğru ilerledim. Heyecandan ışıkları bile açmamıştım.
AMAN ALLAHIMMMMMMMM.......
Ayağım, koridorda bırakılan terliğe takılınca, burun üstü yapışıverdim boylu boyunca. İçimde ne korku kaldı ne de tedirginlik. O an sakarlığımın bedeli, sadece acı vardı tüm yüzümde. Kalkmaya çabalayarak doğruldum olduğum yerde. Bulunduğum yerin ışıklarını açtığımda her şey daha netti. Demin gökyüzünde göremediğim yıldızları şimdi çizgi film misali tepemde dönerken görüyordum en ihtişamlı haliyle...
Balkonla bağlantılı, sesin geldiği odaya girdiğimde ise şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Sabahtan beri balkon kapısının açık olduğu odaya bir kumru girmişti. Hayvan, karanlık çökünce çıkışı bulamamış anlaşılan. Ortalığı batırdığı gibi resim şövalesini de devirince; her yer altüst olmuştu.
Bende, gecenin başlangıcında var olan o gerginlik ve melankolilik halin den hiçbiri kalmamıştı. Tek kalan şaşkınlık içindeki yüz ifademin altında yorgunluk ve acı vardı sadece.....


Dertdeva teyze




18 Ağustos 2013 Pazar

EZGİ'NİN SÜPER MANTIĞI


 - EZGİ ' NİN SÜPER MANTIĞI -



 Bahar aylarının ortasında güzel mi güzel bir gündü; o gün. Güneş tüm gücü ile dağların arkasından kendini göstermişti yine.Doğa bu bahar sabahına bir başka uyanmıştı. Ezgi her zaman ki saatinde kalkıp, okuluna hazırlandı. Kahvaltısını yapıp annesinin öpücükleri ile servise uğurlandı. Okula giderken, servis aracının camından etrafı izliyordu. Puslu, yağmurlu, soğuk kış günlerinden sonra; etrafın böyle yemyeşil ve çiçek açmış olması, kuşların cıvıltısı bir başka geliyordu Ezgi'ye. Kargaların bile ötüşü o kadar şekerdi ki gülümsemeden edememişti.
Okula gelen servisinden güle oynaya inen Ezgi hemen sınıfına geçti. Bu neşeli tavrı ile herkese enerji veriyordu. Diğer çocuklar gibi değildi. Daha atak, doğru bildiği şeyleri savunmada daha cesurdu. Espiri anlayışı oldukça kuvvetli, kıvrak bir zekaya sahipti. Henüz ilkokul 2. sınıfına gidiyordu. Öğretmeni; Ezgi'nin farklı bir kişiliğe sahip olduğunu daha ilk zamanlarda anlamıştı. Sınıf düzenini bozmamak şartı ile mümkün mertebe Ezgi' yi destekliyor ama dengelerin bozulmaması için de oldukça uğraş veriyordu. Ezgi böyle bir öğretmeni olduğu için çok şanslı idi ...
Yine o gün matematik dersinde öğretmenleri tahtaya, çocukların çözmesi için bir problem yazmıştı. Herkes harıl harıl problemi defterlerine çözmeye çalışırken arka sıralardan bir ciyaklama sesi ile tüm öğrenciler irkildi. Hemen akabinde tüm sınıf Ayşe'nin ağlama sesi ile çınladı. Yanında oturan Ezgi ise şaşkın biraz da öfkeli bir ses tonu ile :
--- Ne oldu ? niye ağlıyorsun şimdi '' diye bağırıp duruyordu.
Olayı anlamaya çalışan öğretmen ise Ayşe'yi sakinleştiremiyor du bile !!!
Sonunda susarmısınız bir dakika diye bağırabilmişti. Sonra Ayşe'ye dönüp '' ne oldu kızım anlat bakalım '' diye sordu.
Ayşe ise içini çeke çeke : '' Öğretmenim Ezgi elimi aldı; geriye vermiyor. Elim onda kalacak diye çok korktum '' dedi.
Öğretmen şaşkın bir tavırla ancak '' Ezgiiii '' diyebilmişti.
Ezgi : '' Yaaaaa öğretmenim, sayı boncuğu mu evde unutmuşum. Problemi çözerken parmaklarım yetmedi. Ayşe'nin elindeki parmakları ödünç aldım. Vallahi problemi çözdükten sonra geri verecektim. Niye bu kadar mızıklandı anlamadım yaaaa ...
Öğretmen Hanım kalakalmıştı.... Gülsün mü ? ağlasın mı ? ne yapsın ? anlayamamıştı !?!?!



Dertdeva Teyze